HES Projeleriyle İlgili Gerçekler ve Macahel

Medyaya ve Kamuoyuna

Macahel Bizimdir İnisiyatifi gönüllüleri, son birkaç yıldır yoğun tartışmalara konu olan hidro elektrik santrali (HES) projeleriyle ilgili, yerel, bölgesel ve ulusal temeldeki gelişmeleri 2006 yılından bu yana takip etmektedir. Konuyla ilgili olarak www.macahelbizimdir.org sitesinde çeşitli içeriklerde birçok haber, röportaj, köşe yazısı, anket çalışması ve özellikle forum yazıları yayınlanmıştır. Bu çerçevede yapılan araştırma, inceleme ve gözlemler sonucunda ortaya çıkan tespit ve değerlendirmelerin özet olarak kamuoyuyla paylaşılmasında yarar görülmektedir.  

1. Elektriğin günlük yaşamımızda kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğu, dolayısıyla üretiminin de aynı şekilde zaruri olduğu kuşkusuzdur. Elektrik enerjisinin üretilebileceği kaynaklar ve bunların çevreye etkileri de genel olarak belirlidir.

2. Enerji kaynakları, nitelikleri itibariyle yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olarak ikiye ayrılır.  

a. Yenilenemez enerji kaynakları, kullandıkça tükenen ve yenilerinin elde edilmesinin çok uzun sürdüğü kaynaklar olup, kömür, petrol, doğal gaz (bu üçüne, ölen canlı organizmaların milyonlarca yıl boyunca çözülmesiyle oluşması nedeniyle fosil yakıt da denir) ve nükleer enerji bu kapsamdadır.  

Fosil yakıtlar (kömür, petrol, doğal gaz) aracılığıyla elektrik üretimi, termik santrallerde gerçekleşir. Bu santrallerin olağan işletimleri süresince fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkan gazların çevreye zarar verdikleri açıktır.

Nükleer enerji santralleri ise, yakıt olarak uranyum başta olmak üzere radyoaktif maddelerin kullanılmasıyla elektrik üretir. Geçmişte Çernobil ve en son Japonya’daki depremde olduğu gibi herhangi bir olumsuzluk durumunda nükleer enerji santrallerinin çevre ve radyasyon bağlamında doğrudan insan sağlığı açısından taşıdığı tehlike ortadadır.  

b. Yenilenebilir enerji kaynakları, doğal olarak ve sürekli bir biçimde kendilerini yenileyebilen kaynaklar olup, temel olarak güneş, rüzgar, jeotermal, su (hidro), deniz-dalga, biyokütle gibi kaynakları içerir.

Hidroelektrik santralleri (HES’ler) yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan suyun (hidronun) hareket enerjisine dayalı olarak elektrik üretmektedir. Temelde baraj tipi ve nehir tipi (baraj kurmaksızın suyun akış kuvvetinden yararlanma, su değirmenlerinde olduğu gibi) şeklinde türleri bulunmaktadır. Fırat nehri üzerindeki Keban ve Atatürk, Çoruh nehri üzerindeki Borçka, Muratlı ve Deriner barajları, baraj tipi hidroelektrik santrallerine (HES’lere) örnektir.  

Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla yapılan elektrik üretiminin, genel olarak enerji kaynaklarının niteliği ve kaynakların üretimdeki dönüşümü yönünden çevreye zararı bulunmamakta, bu nedenle çevre dostu kabul edilmekte ve tüm dünyada teşvik edilmektedir. Buna karşılık üretimin yapıldığı santrallerin inşa süreciyle ilgili hususlar bağlamında çevresel zararlar söz konusu olabilir. Ancak bu zararlar, ev ve yol inşası gibi tüm yapısal faaliyetlerde ortaya çıkabilecek zararlar olup, enerjinin niteliğiyle doğrudan ilgili değildir. 

3. Ülkemizde 2005 yılında çıkarılan 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, isminden de anlaşılacağı üzere yenilenebilir enerji kaynaklarıyla elektrik üretimini düzenlemekte ve öngördüğü birçok kolaylıkla bunu teşvik etmektedir.  

a. Kanunun 1. maddesinde, Kanunun amacı olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde kullanımının yaygınlaştırılması, bu kaynakların ekonomiye kazandırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması, atıkların değerlendirilmesi ve çevrenin korunması hususları belirtilmiştir.

b. Kanunun içerdiği diğer kolaylıkların yanı sıra, özellikle öngördüğü sabit fiyat ve alım garantisinin, özel sektörün bu alana yoğun ilgi göstermesine yol açtığı söylenebilir.  

c. Bu noktada nehir tipi hidroelektrik santralleri (baraj tipi santraller bu Kanunun kapsamında değildir) ve akarsu varlığının yoğunluğu itibariyle Doğu Karadeniz Bölgesi öne çıkmıştır.     

4. HES Projelerinin yoğun olarak yapılmaya başlanması, özetle çevreye zarar verdiği iddiasını içeren birtakım tepkileri de ortaya çıkarmıştır. Ne var ki tepkilerin bir kısmı makul ve gerçekçi bir zemine sahipken, büyük bir çoğunluğu çevrecilik maskesi altında başka saiklerle gerçekleştirilmektedir. 

a. Projelere yönelik makul ve gerçekçi tepki ve eleştirilere örnek olarak;

-         Bazı HES Projelerinin yapım sürecinde örneğin santrale giden orman içindeki yolun yapımında, keza santral binasının inşasında özensiz davranılması,

-         Nehirden santral için alınan su miktarı ile nehre bırakılması zorunlu can suyu miktarı başta olmak üzere çeşitli konularda ilgili mevzuata aykırı hareket edilmesi,

-         Keza belirli nehirlerde veya bölgelerde bütüncül olarak bakıldığında kapasitenin üstünde projeye imkan tanınması gibi hususlar gösterilebilir.

Nitekim bu gibi ihlallerin bir kısmında yetkili merciler, verilen iznin iptaline kadar varan yaptırımlar uygulamışlar, hatta konuyla ilgili bazı mevzuat değişiklikleri de gerçekleştirilmiştir.  

b. Buna karşılık, birçoğu bilgisizlikten ve özellikle belirli çevrelerce kasıtlı olarak oluşturulan ve çeşitli hassasiyetleri hedef alan bilgi kirliliğinden kaynaklanan gerçek dışı iddialara örnek olarak ise;

-         HES’lerin Çernobil gibi radyasyon yayacağı, radyasyon nedeniyle Doğu Karadenizde birçok insanın kanserden öldüğü (Bu iddia doğru olsa ülkemizde ve dünyada yıllardır kurulu olan devasa büyüklükteki baraj tipi onlarca HES’in şimdiye kadar böyle bir etkisi olurdu. Burada bilinçli olarak HES’ler hakkında nükleer santral algısı ve yaşam tehlikesi kaygısı oluşturma söz konusudur),

-         HES’lerin nehir sularını yutup yok ettiği, dereleri kuruttuğu (HES’ler çalışma sistemi olarak, aynen su değirmenlerinde olduğu gibi suyun hareket gücünden yararlanıp, aynı suyu tekrar doğaya bırakmaktadır. Dolayısıyla suyu yok ettiği iddiası gülünçtür. Can suyu konusu ve bunun miktarı ayrı bir husustur. Burada da HES’lerle ilgili susuzluk/kuraklık algısı oluşturulmak istenmektedir),

-         Bölgede birçok barajın yapılacağı, arazilerin baraj suları altında kalacağı (Tartışılan HES’lerin tamamı nehir tipi olmasına rağmen, barajdan söz edilmesi, gerçek dışı bir iddiadır. Bu yolla HES’lerle ilgili mülkiyetin kaybedileceği algısı ve kaygısı oluşturulmaktadır) gibi iddialar gösterilebilir. Bu iddialara bazı HES firmalarının yabancı ortaklı olması bağlamında yabancı düşmanlığını da eklemek mümkündür.

Bu noktada yenilenemez enerji kaynaklarıyla (özellikle ithal petrol ve doğalgazla) elektrik üretmesi sebebiyle rantsal kazancı etkilenecek olanlar, HES’leri vesile yapıp hükümeti halk nezdinde yıpratma hedefini taşıyan hükümet karşıtı siyasi-ideolojik çevreler ile kısmen derin iç ve dış yapıların, perde arkasından çevrecilik maskesi altında halkın çeşitli hassasiyetlerini amaçları için kötüye kullanmak istediğine de dikkat çekmek gerekir.  

Birtakım yerlerde yerel halkın kışkırtılmasında, bilgi kirliliğinin yanı sıra, HES firmalarının elektrik üretimi karşılığında elde edeceği gelirin de kötüye kullanıldığı, bu hususta karşı bir tedbir olarak bazı firmaların yerel yönetimlerle, belirli oranda gelir aktarımını içeren protokoller yaptığı da belirtilmelidir. Bu bağlamda HES firmalarının, doğrudan projeyi yaptıkları yerdeki yerel yönetime belirli bir pay vermesinin, yasal düzenleme haline getirilmesi de düşünülebilir.    

5. Macahel’deki HES Projeleriyle ilgili olarak;

-         HES’lerin, kullanılan enerji kaynağı itibariyle çevre dostu olmasına karşılık, ağaç kesimi, yol yapımı vb. inşaat sürecinden kaynaklanabilecek zararlar noktasında, Macahel’in ormanlık alan özelliği de düşünülerek, genel olarak yöredeki proje sayısının makul düzeyde tutulması ve inşaat ve faaliyet sürecinin sıkı bir şekilde denetlenmesi,

-         Bireysel bazda da olsa Macahellilerin projelerinin desteklenmesi, diğer kişilere ait projelerde, tesislerin bakım ve güvenliğini temin karşılığında köy tüzel kişilikleri lehine yapılacak protokollerle pay alınmasının düşünülmesi,

-         Sabit ve ciddi bir gelir kaynağı olması açısından Camili Köyler Birliği veya başka bir birliktelik altında, yöre adına bir HES Projesinin geliştirilmesi ve bu yolla elde edilecek gelirin yörenin ortak sorunlarının çözümünde kullanılması gerektiği görüşündeyiz. 

Bu noktada Macahel kaynaklı HES muhalefetine bakıldığında, ortaya konulan eylemlerin hiçbirinin yerel inisiyatifle gerçekleşmediği, yörede sözde kırsal kalkınma söylemiyle hareket eden yöre dışı çevrelerin, birtakım “vesayet memurları” aracılığıyla suni bir eylemci grup oluşturmaya çalıştığı ve özellikle yerel bir girişim olan Düzenli HES Projesinin hedef alındığı görülmektedir. Buna karşılık tamamen yerel inisiyatif niteliğinde, aralarında muhtarların da olduğu bir grup HES’leri destekleyici açıklamalarda bulunmuş ve bu desteği Ankara’da çeşitli temaslarda bulunarak yetkililere de iletmiştir.

Burada son olarak, Macahel’in UNESCO tarafından biyosfer rezervi ilan edilmesi dolayısıyla yörede HES yapılamayacağı iddiasının da bilgi kirliliğine dayalı gerçek dışı ve hukuki temeli olmayan bir söylem olduğunu vurgulanmalıdır. Herşeyden önce biyosfer rezerv statüsü, yöre halkının iradesi dışında ilan edilen ve statüyle ilgili taslak yönetim planında da görüldüğü üzere yöre halkının geleneksel koruma-kullanma uygulamasının aleyhine, yöre dışı rant çevrelerinin lehine bir düzen içeren bir statü olup, bu haliyle iptali talep edilmektedir. İkinci olarak ise UNESCO hidroelektrik enerjiyi desteklemekte olup, bu kuruluş himayesinde Uluslararası Hidroelektrik Enerji Birliği (International Hydropower Association - IHA) ve bunun ulusal komitesi olarak Türkiye Su Enerjisi Birliği (TÜRSEB) kurulmuştur. Keza biyosfer rezerv statüleri korumadan sonra ikinci işlev olarak ekonomik kalkınmayı içermektedir. Nihayet 5346 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, biyosfer rezerv statülerine oranla daha katı bir koruma rejimini içeren milli park, sit alanı gibi yerlerde dahi çevre dostu olması nedeniyle HES’lere izin vermektedir.  

SONUÇ: Elektrik enerjisi, çağımızda günlük yaşam ve ekonomik kalkınma açısından kaçınılmaz bir ihtiyaç ve dolayısıyla üretimi zaruri, üretim kaynakları da sınırlı olduğuna göre, çevreye en az zarar veren kaynak ve yöntemlerin tercih edilmesi gerekir. Bu bağlamda HES’lerin, yenilenebilir enerji olarak çevre dostu olduğu tüm dünyada kabul edilmekte ve yapımı teşvik edilmektedir. Ülkemizde de kullandığımız elektriğin önemli bir kısmını üreten baraj tipi onlarca HES bulunmaktadır. Nehir tipi HES’ler ise 5346 sayılı Kanunun teşviki ile birlikte öne çıkmaya başlamıştır. Söz konusu HES’lerin, enerji kaynağının niteliği itibariyle çevreye zararlı olmadığı açıktır. Ancak nehirden alınan ve bırakılması gereken su miktarı ile özellikle orman bölgelerinde inşa sürecindeki özensizlikler, ilgili mevzuata da aykırı olan ve yaptırımı bulunan çevresel olumsuzlukların başında gelmektedir. Bu noktada bu gibi hususların gerek resmi merciler gerekse gerçek anlamda çevreci sivil toplum organizasyonlarınca sıkı bir şekilde denetlenmesi ve takibi gerekir. Ayrıca sözü geçen olumsuzluk ihtimallerine binaen genel bir tedbir olarak, proje sayılarının bir planlama çerçevesinde makul düzeyde tutulması gerektiği de söylenmelidir.

Sonuç olarak; elektrik enerjisinin üretiminin zaruriliği ve alternatifleri içinde HES’lerin çevre dostu olması şeklindeki gerçekler karşısında HES’lere, soyut ve makul olmayan, hatta gerçek dışı birtakım çevresel olumsuzluk iddialarıyla ve daha önemlisi “HES’ler yapılmasın” şeklindeki toptancı bir yaklaşımla karşı çıkmak sözde çevreciliktir. Bu anlayışla yürütülen muhalefet maksatlıdır, art niyetlidir. Buna karşılık gerçek ve özde çevrecilik, konuyla ilgili bilimsel ve objektif olguları ve zorunlulukları dikkate alarak, doğrudan HES’lerin yapımına değil, tüm faaliyetlerde olduğu gibi HES’lerin de mevzuata aykırı yapılmasına karşı çıkmak, gerekiyorsa mevzuatın iyileştirilmesini savunmaktır. 


Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org
Macahel Bizimdir İnisiyatifi