Camili Biyosfer Rezervi Tanıtım Merkezi'nin Açılışı ve Düşündürdükleri

Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Bakanlığın Söğütözü Mesire Yeri'nde bulunan Turan Günay Toplantı Salonu'nda düzenlenen törende, ''Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi'' kapsamında yapımları tamamlanan Kırklareli İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı Tanıtım Merkezi ile Artvin Camili Biyosfer Rezervi Tanıtım Merkezi'nin açılışını telekonferans bağlantısıyla yaptı.

Törende bir konuşma yapan Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu, Camili bölgesinin Artvin’in göz bebeği olduğunu söyledi. Artvin’in Türkiye’nin ayrıcalıklı bir ili olduğunu da ifade eden Vali Aydoğdu, şunları söyledi: “Artvin, gerek yerleşim yeri, gerek coğrafi yapısı ve gerekse tabiat güzelliği ve en önemlisi insanlarının ileri görüşlülüğü özellikleri bakımından Türkiye’nin ayrıcalıklı bir bölgesidir. Camili bölgemiz de Artvin’inim izin göz bebeğidir. Camili; her şeyiyle doğallığını korumuş, modern manada el değmemiş, ‘her şey doğal çizgisi içerisinde nasıl gider’ sorusunun cevabı niteliğindedir”.

İnsanla tabiatın uyumu, gelişmiş teknolojik yaşamla birlikte kaybedildiğine işaret eden Vali Aydoğdu, “Yanlış kentleşme, yanlış yerleşme ile birlikte bu kaybetmekte olduğumuz insanla tabiat uyumu, bizim milli kültürümüzün temel belgelerinden sayılan insana saygı, tabiata saygı, eşrefi mahlûkata insan dışında yaratılan kâinattaki her şeyin insana sunulması, insanın eline verilmesi büyük bir zenginliktir aslında. Bir nevi insana torpil geçilmesidir. Ancak insanın buna liyakatini sürdürmesi, onları tüketmemesi, onları zenginleştirerek devam ettirmesi bakımından, bunları nasıl yapabilirizin ipuçlarının Camili gibi bölgelerde olduğunu düşünüyorum. Bu proje; doğal yaşamla uyum içinde insanın bu değerlere, zenginliklere nasıl sahip çıkılabileceğinin projesidir. Bu açıdan, Çevre Bakanlığı’nın yetkililerine, Dünya Bankası yetkililerine ve bu projenin uygulanması sürecinde emeği geçen herkese şükranlarımı arz ediyorum. Korumamız gereken üç şey toprak, yaprak ve bayraktır. Hepinize saygılar sunuyorum” diye konuştu.

Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, konuşmasında, suyla, ağaçla, çiçekle ilgili yaptığı açılışlardan ayrı bir haz duyduğunu söyledi. ''Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi''nin, Dünya Bankası'nın desteği ile 7 yıllık bir çalışma süreci sonunda bugün sonlandırıldığını belirten Eroğlu, projenin yürütülmesi aşamasını yakından takip ettiğini ifade etti.

Projenin Kayseri Sultan Sazlığı'nda bulunan tanıtım merkezinin inşaatı ayağının 9 ay uzatıldığını belirten Eroğlu, emeği geçenlere teşekkür etti.

Sahip oldukları doğal güzellikleri, gelecek nesillere aktarabilen ülkelerin 21. yüzyılda kendilerine sağlam bir yer edinebileceğini kaydeden Eroğlu, Türkiye'nin doğal zenginlikler ve biyolojik çeşitlilik açısından dünyanın önde gelen ülkelerinden olduğunu söyledi.

Kırklareli'nde bulunan İğneada Longoz Ormanlarının milli park ilan edildiğini anımsatan Eroğlu, longoz ormanlarının önemli ekolojik aktörler olduğunu, bu nedenle özenle korunmaları gerektiğini söyledi.

Milli park ilan edilen alanların çevresinde yaşayan insanların ekonomik durumlarının da göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade eden Eroğlu, buralarda yaşayan insanların milli park alanlarında ''koruma-kullanma'' dengesini gözeterek ekonomik faaliyetlerini sürdürebileceklerini söyledi.

Artvin'in Camili bölgesinin ülkenin en önemli doğa alanlarından olduğunu vurgulayan Eroğlu, bölgenin eko-turizme açılmasını sağlamak adına gereken tüm çalışmaların yapılacağını ifade etti.

Bölgede yaşayan Kafkas Arılarının ileride ekonomik anlamda büyük getirileri olacağını anlatan Eroğlu, arıcılığın bölgede mutlaka geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Doğa alanlarıyla ilgili projelerin mutlaka yörede yaşayan vatandaşların katılımıyla hayata geçirilmesi gerektiğini dile getiren Eroğlu, aksi halde projelerin, raflarda tozlanmaya mahkum olduğunu belirtti.

Bölge halkının katılımıyla yürütülen projelerin hayata geçirilmesinin daha kolay olduğunu anlatan Eroğlu, ''Bu şekilde iki fayda daha sağlanıyor. Birincisi, vatandaş projenin yürütülmesine katıldığı için uygulamalara sahip çıkıyor. İkincisi, projeyle ilgili yanlışları masa başında tespit edebiliyorsunuz'' dedi.

Prof. Dr. Veysel Eroğlu, konuşmasında, Kayseri'deki Sultansazlığı'nda yaşanan susuzluğa da değindi.

Milli parklara çok önem verdiklerini vurgulayan Eroğlu, buraları gezen turistlerin gelir bırakmadan gitmelerini engellemek için çalışmalar yapılması gerektiğini söyledi. Eroğlu, törene katılan Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu'ya seslenerek, ''Sayın Valim, bu bölgeye bir şeyler yapın. Ne bileyim, bir taş koyun 'mutluluk taşı' deyin, bir kuyu açın, (bekar kızlar taş atınca eş buluyor) deyin. Bir şeyler deyin. Oradaki insanlar para kazansın'' dedi.

Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Mustafa Kemal Yalınkılıç da ''Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi''nin Dünya Bankası ve BM Global Çevre Fonu tarafından desteklendiğini söyledi.

Konuşmaların ardından, telekonferans yöntemiyle Artvin ve Kırklareli'ne bağlanan Eroğlu, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Hasan Zuhuri Sarıkaya, Dünya Bankası ve Bakanlık yetkilileri ile birlikte kurdele keserek açılış yaptı.

Kaynak: http://www.cevreorman.gov.tr/ana1/habergoruntule.asp?bolum=83&katid=19

http://www.hopam.com/habergoster.asp?haberid=4766 adreslerinden derlenmiştir.

YORUMUMUZ: Haberin içeriğinden de anlaşılacağı üzere, kısaca GEF-II Projesi olarak bilinen  “Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi” sona ermiş bulunmaktadır. Proje çalışmalarına 1999 yılında başlanmış, 2000 yılında Camili yöresi dahil Türkiye’de dört pilot bölgede, altı yıl süreyle uygulanması öngörülmüş, 2006’da süre 1 yıl daha uzatılarak, 2007 yılı sonunda tamamlanması kararlaştırılmıştır. Genel olarak bakıldığında GEF-II Projesi’nin Camili yöresinde başarılı olmadığı, yörenin geleneksel, başarılı koruma-kullanma sistemine ilave bir kazanım sağlamadığı, aksine kontrolsüz turizmin yolunu açarak mevcut geleneksel sistemin dengesini bozduğu, projeye aktarılan fonların ilgisiz alanlarda ve çok da şeffaf olmayan bir şekilde tüketildiği ifade edilebilir. Her ne kadar Proje sona ermiş olsa da projeyle bağlantılı olarak ilan edilen Biyosfer Rezerv Alanı’nın, yörenin geleneksel koruma-kullanma sistemine yönelik olumsuz baskıyı –bu defa belirli bir süreyle de sınırlı olmaksızın- devam ettirmeye aday olduğu, şimdiye kadarki uygulamalardan anlaşılmaktadır.

Haberde yer alan konuşmalar değerlendirildiğinde, Artvin Valisi Sn. Cengiz Aydoğdu’nun, “Camili bölgemiz de Artvin’inim izin göz bebeğidir. Camili; her şeyiyle doğallığını korumuş, modern manada el değmemiş, ‘her şey doğal çizgisi içerisinde nasıl gider’ sorusunun cevabı niteliğindedir” şeklindeki ifadelerine aynen katılıyoruz. Gerçekten de Camili yöresinin günümüze kadar bozulmamış olan doğası, geleneksel koruma-kullanma sisteminin doğal bir çizgide, başarıyla gittiğinin en önemli delilidir. Durum bu olduğuna göre, Sn. Vali’nin ifadesiyle, doğal yaşamla uyum içinde insanın bu değerlere, zenginliklere nasıl sahip çıkılabileceğinin projesi” olarak tanımlanan GEF-II Projesinin yöreye verebileceği ilave bir katkı yoktu. Aksine yöredeki başarılı geleneksel sistemin, doğal zenginliklerine sahip çıkmada başarısız olan başka yerlere örnek olarak gösterilmesi, yani Camili’nin bizzat kendisinin bir proje olarak sunulması gerekmekteydi. Son olarak Sn. Vali’nin “Korumamız gereken üç şey toprak, yaprak ve bayraktır” sözüne karşılık, korumamız gereken temel şeyin, insan olduğunu, onun yurt saydığı yerde rahat ve huzurlu yaşaması olduğunu, bunun gerçekleşmesi halinde hem toprağın, hem yaprağın hem de bayrağın kendiliğinden korunacağını ifade etmek istiyoruz.

Çevre ve Orman Bakanı Sn. Veysel Eroğlu’nun, Camili bölgesinin, “eko-turizme açılmasını sağlamak adına gereken tüm çalışmaların yapılacağını” ifade etmesi, “eko-turizm” kelimesinin çevre dostu olduğuna yönelik aldatıcı görünüşüne dayalı talihsiz bir açıklamadır. Bölgenin hangi türde olursa olsun turizme açılması, -yerel halkın ekonomik kazanç sağlayacağı iddiasında olunsa bile- geleneksel koruma-kullanma sisteminin dengesini ekoloji aleyhine bozacağı kuşkusuzdur. Buna karşılık Sn. Bakan’ın, “arıcılığın bölgede mutlaka geliştirilmesi gerektiğini” söylemesi yerinde, fakat bunun ne şekilde olacağının belirtilmemesi bakımından eksik bir tespittir. Bölgede arıcılık, hem teknik bilgi hem de imkanlar açısından, yöre dışı sermaye gruplarının tekelinden çıkarılmalı, Tarım Bakanlığı’na bağlı bir arıcılık üretme istasyonu en kısa sürede kurulmalı, böylece eşit bilgi ve imkan dağılımı sağlanmalıdır.

Sn. Bakan’ın, doğa alanlarıyla ilgili projelerin mutlaka yörede yaşayan vatandaşların katılımıyla hayata geçirilmesi gerektiğini, aksi halde projelerin, raflarda tozlanmaya mahkum olduğunu belirtmesi, bölge halkının katılımıyla yürütülen projelerin hayata geçirilmesinin daha kolay olduğunu ifade etmesi ve “Bu şekilde iki fayda daha sağlanıyor. Birincisi, vatandaş projenin yürütülmesine katıldığı için uygulamalara sahip çıkıyor. İkincisi, projeyle ilgili yanlışları masa başında tespit edebiliyorsunuz'' demesi, GEF-II Projesi bakımından son derece yerinde tespitlerdir. Zira söz konusu proje, hiçbir şekilde yörede yaşayanların katılımını sağlayamamış (hatta bunu yeri geldiğinde önemsememiş), raflarda tozlanmasa da aktarılan fonların yerinde kullanılmamasıyla sonuçlanmış, yanlış uygulamalarla dolu bir projedir. Projenin son aşamasında göstermelik ve kamuoyunun hiçbir şekilde bilgisinin olmadığı (bilgilendirme taleplerine de yanıtların verilmediği) bazı yerel projelere hibe aktarılarak projeye katılım sağlanmaya çalışılmışsa da başarılı olunamamıştır. Projenin bir yansıması niteliğindeki Biyosfer Rezerv Alanı ilanıyla ilgili olarak da aynı yanlış yapılmış, ilan aşamasında hiçbir yerel yetkilinin katılımı, bilgisi ve onayı söz konusu dahi olmamıştır. Dolayısıyla Sn. Bakan’ın tespitleri çerçevesinde, Biyosfer Rezerv Alanı statüsünün de başarılı olması mümkün değildir. Oldubittiye dayalı, kamusal yetkilerin, yöre halkının, dolayısıyla kamunun yararları dikkate alınmadan kullanılmasıyla ilan edilen bir statüdür. 

Son olarak, Sn. Bakan’ın, Artvin Valisi Cengiz Aydoğdu'ya hitaben söylediği, ''Sayın Valim, bu bölgeye bir şeyler yapın. Ne bileyim, bir taş koyun 'mutluluk taşı' deyin, bir kuyu açın, (bekar kızlar taş atınca eş buluyor) deyin. Bir şeyler deyin. Oradaki insanlar para kazansın'' ifadeleri önemli olmakla beraber, pratikteki işleyişe bakınca temenniden öteye bir durum ortaya çıkmamaktadır. Örneğin, yörede yapılan turizm faaliyetleriyle ilgili olarak yörenin bütününe az da olsa girdi sağlanması amacına yönelik girişimler akamete uğratılmıştır. Turizm faaliyetlerinde, yörenin ortak kamu tüzel kişiliği olan Camili Köyler Birliği’ne pay ayrılmasına ilişkin düşünce, bunun gibi Maral Köyü Şelalesi’ne girişte köy tüzel kişiliği adına ücret alınması gibi girişimler, çıkar çevrelerinin engellemeleri bir yana, resmi çevrelerce de desteklenmemiştir. Ancak nedense yöre dışı sermaye gruplarının, yasalara aykırı olarak otel yapımında, turizm ve arıcılık faaliyetlerinden elde edilen gelirin vergilendirilmesinde aynı hassasiyet gösterilmemiştir. Gerçekten yöreye eşit biçimde ekonomik girdi sağlayacak projelere fon verilmemiş, göstermelik, kişisel gelir elde etmeye dayalı sözde projelere fonlar dağıtılmıştır.

Sonuç olarak, GEF-II Projesindeki yanlışların özenle değerlendirmesi gerektiği, yapılan yanlışların son halkası olan, biyosfer rezerv alanı statüsünün iptal edilerek, yörenin geleneksel koruma-kullanma sisteminin esas olduğu bir düzenlemenin ciddi bir şekilde düşünülmesinin aklın ve kamu çıkarlarının bir gereği olduğu görüşündeyiz. Yörenin ekonomik kalkınması hususunda ise, öncelikle ulaşım sorununun yapılacak tünelle kesin olarak çözülmesi, ardından ilgili bakanlığa bağlı bir arıcılık üretme istasyonunun kurulması ve organik tarım konusunda bilgilendirme ve sertifikasyon noktasında destek verilmesi başlıca adımlar olarak görülmektedir.


Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org
Macahel Bizimdir İnisiyatifi